29 Ocak 2009 Perşembe

Cilt ve Saç bakımı (kendimize bakalım)

Soğuk havalarda kendimize biraz daha özen göstermemiz gerekiyor galiba. Saç, cilt kilo.... bunların hepsini kontrol edebilirsek yaza daha iyi gireriz. Beni tanıyanlar söyleyene bak diyecekler biliyorum. Söz bu haftanın başından itibaren ben de artık dikkat edeceğim tüm bunlara. Yanlız benim kozmetiğe karşı psikolojik bir alerjim var. Bu sebepten de doğal çözümler bana hep daha sempatik gelir. Doğal derken de doğala yakın demek daha doğru olacak :)

Herşeyden önce bol hareket şart. Yürümeliyiz mümkün olduğunca. Düzenli spor yapabilenlere cidden saygı duyuyorum. Üyesi olduğumuz klübün üyeliği mart ayında bitecek ,kaç kez gittin diye soracak olursanız utanır cevap veremem! Sporu falan bırakalım bir tarafa hareket sayısını arttırmalıyız hayatımızda.

Sonrasında ise çok basit AZ yiyeceğiz. Mideyi şişirmenin bir anlamı yok. Yarı tok kalkmak lazım sadece. Zararlı yiyecekleri zaten hepimiz biliyoruz. Bir daha anlatıpta canımızı çektirmeyelim şimdi. Bunlardan da uzak durmaya çalışacağız. Böyle devam edersek şekil düzelecektir :)

Sonra sıra saça başa gelecek. Saç için kendi kullandıklarımdan bahsedeceğim. Şampuanım Otacının on bitkili olanı, içinde Adaçayı, Kekik, Nane, Ardıç , Melisa, Lavanta, Papatya , Mersin , Biberiye , Sığla varmış. Mis gibi kokuyor ve ben çoook memnunum. Dökülme yok, kepek yok ve saçım boyalı olduğu halde çok rahat tarayabiliyorum. Aklıma geldikçe de saçlarıma evigen, bemiks, bepanten ve badem yağı karışımını sürerim.

El ve yüz içinde evigen, bepanten plus, kayısı yağını öneriyorlar. Bunları karıştırıp krem olarak kullanabiliyorsunuz. Bunu henüz denemedim. Ama yapılmışını sürdüm çok başarılıydı. En yakın zamanda deneyeceğim. Bunlarla beraber yeterli su tüketimi de önemli. Bu konuda da malesef çok iyi sayılmam. Görürsem içiyorum. Aklıma gelmiyor su içmek nedense.

Bu arada gözaltı morlukları ve şişlikleri için ne yapmalıyım bilen var mı???

28 Ocak 2009 Çarşamba

Bir mim dir, iki mim dir....

Pırıltılı Cadı sayesinde mim'lendim arkadaşlar. Mim' imin konusu okuduğum kitap :)
Pırıltılı Cadı, mim tarifini bloğundan olduğu gibi alıyorum sevgiler;

1- Yakınınızda bulunan ilk kitabı alın.
2- 161. sayfayı açın.
3- 5. cümleyi okuyun.
4- Blog sayfasına yazın.
5- En güzel cümle ve en güzel kitabı seçmeyin.Sadece yakınınızda olan ilk kitabı alın.
6- 5 blog arkadaşınıza yollayın.

Cevap veriyorum;
1- Çocuğunuzla İşbirliği Yapabilme Çocuğunuzla Bağırıp Çağırmadan, Azarlamadan, Yalvarmadan Nasıl İşbirliği İçinde Olabilirsiniz
2-161. sayfaya henüz gelememiştim :)
3- 5.cümle "Ebeveynlerin çocukları için yapabileceği en iyi şey birbirlerini sevmeleridir."
4- bloğuma bu güzel cümleyi büyük bir keyifle yazdım :)
5-Yatağımın yanındaki komidinde durur kendileri...
6-hemmennn gönderiyoruuuummmm .....
http://sufi-saja.blogspot.com/
http://berceste.blogspot.com/
http://acalya.blogspot.com/
http://balkupu.blogspot.com/
http://keddynindolabi.blogspot.com/

Eğer benden önce sizi mimleyen olduysa dikkate almayınız. Sevgileeeerrr...

27 Ocak 2009 Salı

Herkes tatile biz okula...


Okullar ilk yarı tatiline girmişken bizde bu fırsat okula başladık :) Duru geçen hafta çarşamba başladı kreşe. Bakıcısının ani ayrılma kararıyla kuzucukda kendini okulda buluverdi. Neyse daha iyi oldu aslında. Evde çok pasif kalmaya başlamıştı. Tek sorun alışma dönemi yaşamaya fırsatı olamadı. Neyse ki okuluna çabuk ısındı. 3 ay önce başka bir okula başlatmıştık fakat orayı sevmemişti. Hiç gitmek istemiyordu. Sonunda fazla zorlamak istemedik. Fobisi oluşmasın diye düşünmüştük. Şİmdilik sorun yok gibi çoooook şükür. Önceki okuldan yaşadığımız tatsızlıkları tekrar yaşarmıyız diye epey tedirgindim. Okulumuzun bir de kamerası var. Bir yandan iyi bir yandan kötü aslında. Gözüm sürekli onu arıyor !!! Şu an uyku saatindeler :) Yedi cüceler gibiler çok tatlı...

26 Ocak 2009 Pazartesi

Kuzguncuk sevdam



Foto: Altan Bal

Cumartesi günü havanın da güzel olmasıyla canım arkadaşım Elif' i ziyarete gittik. Elif' i çok severim o tartışılmaz ama Elif' i Kuzguncuk da oturduğu için daha bir severim :) Hava güzeldi. Özlemiştim sokaklarında gezmeyi. Çocuklar parkta oynadılar. Çengelköy Börekçisi' ne gidip kır pidesi yiyerek karnımızı doyurduk, çayımızı içtik. İstanbul' un en sevdiğim semtidir Kuzguncuk. Huzurlu ve aslında galiba çocuk gibi hissediyorum orada kendimi. Burak gibi (Elif' in oğlu) sokaklarda koştırmak istiyorum orada olunca. İnternette dolanırken güzel yazılar ve fotolar buldum Kuzguncukla ilgili. Umarım hoşunuza gider.
Uzun yıllar boyunca Rumlar, Yahudiler, Ermeniler ve Türklerin hoşgörü ortamı içinde bir arada yaşadığı, dostane ilişkiler kurduğu bir yer KuzguncukOtobüs duraklarında bekleyen, balık tutan, içinden mis kokulu dumanların yayıldığı ekmek fırınlarına, muz hevenklerinin sallandığı manavlara, emekli maaşı ödeyen devlet bankalarına, ev yapımı reçel ve turşuların satıldığı küçücük bakkallara girip çıkan, zarif bir baş işaretiyle sessizce selamlaşan insanlar da aynı yaşadıkları Kuzguncuk gibiler. Sakin, telaşsız ve huzurlu. Evliya Çelebi ise “Burada Fatih zamanında ‘Kuzgun Baba’ denilen bir kimse bulunduğu için kasabaya ‘Kuzguncuk’ derler” diyor. (Lemi Özgen)
Kuzguncukda biri büyük, biri küçük iki sinagog, camiyle yan yana bir Ermeni (Surp Krikor Lusavoriç) kilisesi, iki de Rum kilisesi vardır. Bunlardan biri denize yakın ve adı Ayia Trias. Öbürü Ayios Panteleymon ve içeriye giren cadde üstünde. Cemaat gitmişse de, binalar durmaktadır. Surp Krikor, İstanbul`daki tek kubbeli Ermeni kilisesidir. Camiyle yanyana durur. Kuzguncuk`ta çevre korunmuştu, hatta şimdi inşaat yapmak yasaklanmıştır. Artık vapur iskelelerinin yanıbaşında restoranlar görmeye alıştık, nitekim buradada iki restoran vardır. Daha ileride büyük, çekici bir yalı görürüz. Bu yalı Fethi Paşa`ya aitti. Şimdi genel park olan tepenin üzerindeki korunun sahibi de aynı paşaydı. Fethi Ahmet Paşa Türkiye`de ilk müzeyi kuran kişidir. Cephanelik olarak kullanılan Aya İrini`de kalmış silah ve malzemeyi düzene sokarak bu binayı müze haline getirdi. Mankenlere askeri kıyafetleri ilk giydiren de odur. (Murat Belge)

20 Ocak 2009 Salı

Bıldırcın Yumurtası

Bu aralar evden öksürük sesleri yükseliyor. Şuruplar fayda etmeyince alternatif tıp yardıma koşuyor. Arkadaşım bıldırcın yumurtasının öksürüğe iyi geldiğini söyleyince merak ettim araştırdım. Marketlerde hep görürdüm de ne işe yaradığını bilmezdim.
Diğer yumurtalardan daha fazla, proteinlerin yapı taşı olan aminoasit içeren bıldırcın yumurtası, özellikle çocukların bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Çocukların bedensel ve zihinsel gelişimine yardımcı olan protein deposu bıldırcın yumurtasının, grip ve bronşit gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına iyi geldiği kaydedildi.
Bıldırcın yumurtasının en doğru tüketilme biçiminin ise rafadan yenmesi olduğu vurgulanarak, çiğ tüketilmemesi önerildi.
Öksürük, astım, bronşit, nefes darlığı, mide, karaciğer ve göğüs hastalıkları tedavisinde, çocukların gelişiminde ve iştahlarının arttırılmasında, hastaların, ameliyat sonrası çabuk şifa bulmasında, kansızlık ve anemi tedavisinde, öneriliyor. Ayrıca; İnsan bedenini gençleştirici, kuvvetlendirici özelliği yanında yüksek derecede afrodizyak özelliği içerir. Yüksek enerji ve protein içerir. Vitamin ve minarel değeri çok yüksektir.
İdame dozu (tedavisi) Bir adet bıldırcın yumurtasını bir bardağın içine kırıyorsunuz. Bir kaşık balla karıştırıyorsunuz. Çalkalıyorsunuz. Bir bardak süte tamamlıyorsunuz. Karışımı oda sıcaklığında veya buzdolabından çıkardıktan 10 dakika sonra içiyorsunuz. 15 gün süreyle sabahları aç karnına bu kürü yapıyorsunuz. Öksürük, alerjik şikayet kalmıyor. Ayda 5-10 adet yumurta içmeye en az 3 ay devam ediyorsunuz.

14 Ocak 2009 Çarşamba

Kalbimi Kırmaaaa :(


Son zamanlarda bir şeyler yazamıyorum nedense. Dün evde yaşadığımız bir olayı paylaşayım da bu durumdan kurtulayım istiyorum. Bizim prensesin terliklere karşı alerjisi var. Her çeşidini denedik. Kolay giyileni, yumuşak olanı, tık tıklı olanı, çorap gibisi, patik gibisi......yok fayda etmiyor. O terlikler nedense ayakta duramıyor. Bir sürü bahane, terlikle hızlı koşamazmış, zıplayamazmış, elbiseye uymamış, zaten yerler sıcakmış, mışşş mışşş.... Sonrası karın ağrısı, kıvranmalar... Yaz gelse de kurtulsak ailecek bu diyaloglardan. Terliksiz yakalanınca ya en yakın koltuğa veya halıya ışınlanıyor ya da parmak ucunda yürümeye başlıyor. Böylece ayaklar üşümüyormuş. Yine bunlarla dolu bir günün sonunda babasının yaptığı 2984. uyarıdan sonra yine terliksiz yakalanan Duru, ciddi bir uyarı aldı " eğer terliklerini bir daha ayağında görmezsem kalbini kıracağım haberin olsun!!!!!!!!!!!...." Duru bir an düşündü, kaşlar ortada buluştu, elleri kalbine yerleşti, ortalık sessizleşti veee cevap geldi " Hayır baba lütfen kalbimi kırma çok acıııırr...!!!!

6 Ocak 2009 Salı

Sıcak Şarap Tarifleri


Soğuk havalarda içimizi ısıtacak sıcak şarap tarifleri buldum. Şarabımızı birlikte yudumlayacağımız bir eş, sevgili, arkadaş, güzel bir müzik, garnitürler veee Hayyam dörtlüklerini de unutmayalım lütfen...

TARİF 1-)
Malzeme:
1 elma
1 portakal (ince dilimlenmiş)
2 çay kaşığı tane karanfil
2 litre elma şarabı
½ fincan kahverengi light şeker
1 çay kaşığı yenibahar
1 tutam hindistan cevizi
1 fincan koyu rom
çubuk tarçın
garnitür

Yapılışı:
Elmalar rendelenir ve karanfille birlikte harmanlanır.
Büyük kulplu bir tencere içinde önce elma şarabı, ardından elma rendesiyle harmanlanmış karanfil ve portakal karıştırılır. Alçak ateşte yavaşça kaynamaya bırakılır. Kepçe yardımıyla kulplu bardaklara doldurulur. Her bardağa 1 çubuk tarçın ve garnitür atılır. Sıcak servis yapılır.

TARİF 2-)
Malzeme:

İki şişe kırmızı şarap 0.7 litre
Yarım bardak su
Yarım bardak şeker
4 çubuk tarçın
5 karanfil
1 portakal
1 limon

Yapılışı:
Seker, tarçın ve karanfili suya koyun ve 5 dakika yavaş yavaş kaynatın. Ocaktan aldıktan sonra şarabı ve kabukları soyulup dilimlenmiş meyveleri ekleyin. Bu karışımı 40 dakika çok hafif ateşte ısıtın (kaynamasın). Şarabı süzerek servis yapabilirsiniz.

5 Ocak 2009 Pazartesi

Marifet, maharet vee....


Haftasonu havaların da soğuk olmasından dolayı evden dışarı çıkamayınca bir marifet bir maharet bende. İnternette dolaşırken gördüğüm bu cici ötesi elbiseyi yaptım bitirdim mesela. Resmini çekmeyi unuttuğumdan yarın görebileceksiniz şaheserimi. Fakat o kadar güzel ve kolay ki hemen paylaşmak istedim sizinle. Detaylı bilgi için tıklayınız
Marifetlerim bununla da bitmedi. Sevgili iş arkadaşım sayesinde bir süredir un kurabiyesi canavarı olduk. Bir sabah bir avuç kurabiyeyle gelince odama olanlar oldu artık. Sabah kahvaltıda, akşam çayın yanına, içim bayıldı diyene ... yani bahane çok. Gönül istesin yeter. Yapımı da çok kolay malesef :)

Ben bilmiyordum doğrusu. Benim gibi bilmeyen varsa diye yazıyorum hemen:
1 paket oda sıcaklığında yağ
3-4 kaşık pudra şeker
yarım poşet vanilya
ve un.

hepsini yoğurun ve atın fırına. Soğuyunca da üzerlerine pudra şekeri serpin. Bir leziz anlatamam. Biz artık işin özünden uzaklaşıp değişik versiyonlarını denemeye başladık. Yukarıdakiler temel olmak kaydıyla içine hindistan cevizi, fındık, ceviz falan ne bulduysak deniyoruz. Hindistancevizi çok yakıştı söyleyeyim. Bunun da resmini çekmedim malesef. Yemekten aklıma gelmedi doğrusu temsili olarak neyesek' den aldım resmi. Afiyetler olsuuun.